ERİK ERİKSON PSİKO-SOSYAL GELİŞİM EVRELERİNİ “AY FAZLARI” İLE AKTARSA NASIL OLUR (DU)…?



Gök kubbeyi göz alıcı ihtişamları ile süsleyen iki muhteşem ışık; Ay (bilinçdışı /anima) ve Güneş (bilinç/animus). “Gündüz” adını atfettiğimiz zaman dilimlerinde var oluşun büyüleyici sonsuz enerjisinin aydınlığı ile bütünleşirken, mavinin en derin tonundaki okyanusun dibine doğru ilerlediğimiz gece adını atfettiğimiz zaman dilimlerinde ise varoluşumuzun bilincimize tam olarak yansımadığı karanlık yönlerimiz/boyutlarımız ile buluşabilmemiz adına yüreğimizi ışıyan iki ışığın döngüselliğinde mavi-yeşil minik bir gezegende var olmayı seçiyoruz, ne harikulade değil mi? Şimdi bir yolculuğa uzanalım mı beraberce? Yolculuğumuz özümüzdeki Ay’a doğru, mutlak bilincin ışığını nasıl yansıtmayı seçtiğimiz ve yaşamın bizi nasıl beslemesine alan ve zaman yarattığımıza ilişkin temas sınırlarımıza tanık olmaya doğru…

Işıklı sema altında Ay’ın ihtişamlı döngüsünü seyr etmeyi tercih eder misiniz? Örneğin bu yazıyı kaleme aldığım dakikalarda gökyüzünde Ay tamamlanma evresinde, muhteşem bir dolunay var oluyor, muhtemelen Uranüs gezegeni Özge’nin dünya gezegeninde beden almayı seçtiği günün gökyüzündeki konumuna göre de, kuzey ay düğümü ile tam kavuşum gerçekleştirirken de bu yazıyı sizler ile buluşturuyorum… 
Mutlak bir sessizliğin özünde yavaş yavaş küçülme, azalma, sadeleşme, yalınlaşma vakti derinden güçlü bir uyanışa doğru ilerlerken… 

Ay, hayat/yaşam sürecinin anlamını sessizliğin derinliğinde fısıldayarak ışıyan yaşam döngümüzün ne kadar da anlamlı bir sembolü değil mi? Bir bakıyorsunuz hiçbir şey yok iken hiçlikten var olan güzel bir hilal size göz kırpıyor, sonra hop bir an da kaybolmuş kapkaranlık… Ve sonra tekrar yeni baştan önce karanlık yavaş yavaş dalga dalga karanlığın içerisine doğru ışığın süzülme süreci ve boşluğu doldurması ardından koskocaman bir bütünlük sonra yavaş yavaş yok oluş… Ve sil baştan! 
Ay ın gökyüzündeki değişimsel zemindeki döngüsel yolculuğu size ne (leri) çağrıştıyor, anımsatıyor? Zihninizde nasıl imgeler, damağınızda nasıl tatlar, burnunuzda nasıl kokular, kulağınızda nasıl bir ritim duyumsuyorsunuz? 
Ay, bir arketip olsa ,onu yaşamınızdaki bir varoluş formuna benzetiyor olsanız, bu ne olur? Haydi şimdi bu arketipi yaşamınıza davet edin, size dokunuşunu duyumsayın, hissedin. Nasıl bir tonu var bu dokunuşun?


Hayat, doğum-ölüm döngüsünde tezahür eden
‘“öz”ü hatırlama”’yolculuğudur…


Her varlığın eşsiz yaşam döngüsünde Ay’ın dokunuşunun tonu, yaşam yolculuğumuzdaki “öz” ile bir olma yönündeki pusulamızdır.
 Doğum ve ölüm birdir. Her nefes  alış yeni bir doğum, her nefes veriş bir ölümdür. Şimdi yaşam ile ilişkinizi farklı bir perspektiften gözlemlemek ister misiniz? Kendiniz ile var olan ilişkinizin melodisi yaşamın her varoluş dokusu ile kurmakta olduğunuz ilişkinin özünü oluşturuyor , farkında mısınız? 

Danışanlarıma sıklıkla “kendinizle tutkuyla sevişmeyi” hatırlayın derim. Kendi içsel derinlikleriniz ile ne kadar buluşursanız, yaratım gücünüzün eş zamanlı olarak ihtişamlı deneyimlerine bir o kadar kendinizi açmış olursunuz. Nefesi gözlemleyerek başlamak kendi içselliğimize bir gözlemci olarak yaklaşabilmek adına harika bir ilk adımı temsil etmektedir. Nefes, fizyolojik bedeni  yaşam döngüsünde  varoluşun sonsuz döngüsüne bağlayan tek bağdır. Yaşam o ilk bağımsız soluk ile tezahür etmeye başlar. Başlangıçta herşey olması gerektiği gibi özgür doğal akışında akarken, zamanın döngüselliğindeki yaşam deneyimlerinin izleri nefesin ritmi üzerinde iz bırakır. Ve hatırlayalım ki; şu an nasıl nefes alıp veriyorsak, bu ritimdeyaşam serüvenimizin gizemini, derinliğini  keşfetmeye doğru tutkuyla ilerleyen birer kahramanız. Nefes süreniz bittiği an fizyolojik bedeninizden ayrışarak, başka bir boyuta geçiş sağlarsınız ki siz buna “ölüm” adını atfetmektesiniz. Halbuki bir başka deyim ile bu yeniden bir doğum sürecine geçişten ibarettir. 

YAŞAM SÜRECİ İLE VAR OLAN İLİŞKİNİN RİTMİ NASIL?

“İçimde tek bir gerçeklik buldum: Nefes alıp vermek. Öyleyse böyle yapan her şey gerçekliktir. Bunun herkeste var olduğunu anladığımda, kendimi herkeste ve herkesi kendimde buldum.”
Yogi Bhajan 

___Aşağıda yer alan uygulama metnini lütfen önce okuyunuz ardından hatırınızda kalan, zihninize geri çağırabildiğiniz süreçleri bedensel olarak deneyimlemeyi seçiniz.___
*Erik Erikson’ın psiko-sosyal gelişim evrelerini farklı bir perspektiften aktarırken nefes uygulamaları önereceğim için aşağıdaki metinde önerdiğim uygulamayı içsel gözlem için uygulamanızı öneririm. Uygulamayı tercih etmeyenler; “TÜM KAİNATTAKİ TEK EVRENSEL DİL HANGİSİDİR?”başlığı altından yazıyı okumaya devam edebilirler. 


Nefesiniz özgür doğal akışında akarken, bakışlarınızı gökyüzüne doğru yavaşça yönlendirin, harikulade bir gökyüzü tüm ihtişamı ile sizi selamlıyor. Yıldızların arasından Ay dede size el sallıyor? Nasıl bir formu var Ay’ın? Işığın ne kadarını yansıtmayı seçmiş bu gece? Bakışlarınızın yavaşça gökyüzünden yeryüzüne doğru odaklanmasına nazikçe izin verirken tam karşınızda bir mağara olduğunu fark ediyorsunuz. Tam karşınızda tüm ihtişamı ile parıldayan ışık huzmelerinin altında bir mağara… Nasıl bir mağara bu ? Büyüklüğü, genişliği, derinliği, dokusu nasıl? Bir sesi var mı? Sizi içeriye nazikçe  davet ederken nasıl hitap ediyor, ne (ler) söylüyor? Belki de bir melodi duyumsuyorsunuz? Bu melodinin ritmi nasıl? Yavaş yavaş yeryüzü ile buluşan ayak tabanlarınızı hissederek güçlü ve emin adımlar ile mağaranın içerisine doğru ilerliyorsunuz ve içeriden dışarıya, dışarıdan da içeriye doğru mor renkte bir ışık huzmesinin parıldadığını gözlemlemektesiniz. Şimdi mağaranın duvarlarına dikkatinizi yöneltin neler görüyorsunuz? Çizimler, yazılar, semboller? Belki siz de birşey çizmek istiyorsunuz haydi kendinizi anlatan bir sembol çizebilirsiniz belki? Kendinizi ifade eden bu sembolle mağara ile bir bağ kurdunuz. Nasıl bir bağ bu? Size kendinizi nasıl hissettiriyor şu an? Bedeninizin bilge sesine kulak vermek için birkaç dakikanızı ayırın lütfen.
Mağaranın içerisinde yürümeye başlayın, yürürken mağaranın her bir köşesinde var olan enerjiyi hissetmeye odağınızı nazikçe yönlendirin, lütfen. Ve durmayı hissetiğiniz an olduğunuz yerde tıpkı bir ağaç gibi kök salmakta olduğunuzu gözlerinizin önünde canlandırın. Nasıl/ Ne tür bir ağaç olmayı seçiyorsunuz?  Güzel tam bir nefes alın ve verin. Tekrar derin bir nefes dalgası ile buluşurken kollar ve eller ile gökyüzüne doğru uzanın. Gövdenizin, yeryüzünden gökyüzüne doğru uzanışını gözlemleyin, nefesiniz özgür doğal akışında akmaya devam ederken, yeni bir nefes dalgası ile nefes alın ve nefesinizi özgür bırakırken kalça eklemlerinizden omurgayı bükerek üst gövdenizi üst bacaklarınıza doğru nefes veriş ritminizde yavaşça temas ettirmeyi araştırırken bacaklarınızı dizlerinizden bükün eş zamanlı olarak. Şimdi yavaşça özgür akan nefesinizin ritminde çömelin ve kalça eklemlerinizi mağaranın zemini ile temas ettirmeyi araştırın ve ardından mağaranın zeminine nazikçe bedeninizi sırt üstü konumlanacak şekilde uzanın. Bacaklarınız kalça mesafesince aralık olsun, ayak tabanlarınız topuklarınızdan parmak uçlarına değin uzarken, başınızı nefesinizin ritmi ile önce sola sonra yavaşça sağa doğru birkaç kez nefes ritminizin eşliğinde çevirin. Kollarınız, yeryüzüne paralel olacak şekilde gövdenizin iki yanında rahatça uzanıyor. Omurganız kuyruk sokumunuzdan başınızın tepesine değin rahat, esnek ve dik bir şekilde uzanıyor olsun, (tıpkı bir ağaç gibi köklerinden güçlü gövdesine ve ihtişamlı çiçeklerine doğru uzanan güçlü bir ağaç…) Dilerseniz göz kapaklarınızı gözlerinizin üzerine nefes veriş ritminiz ile kapanmaya davet edebilirsiniz. Kalça eklemleriniz üzerinde bedensel ağırlığınız eşit düzlemde 
yaymayı araştırırken, nefesiniz kendi özgür doğal akışında akıyor… Sadece gözlemleyin, lütfen. Nefesi itmeden, çekmeden, tutmadan. Sadece burun deliklerinizden belirli bir ritimde süzülen nefesi (yaşam enerjinizi) gözlemleyin, bırakın herşey olması gerektiği gibi aksın. Her yeni nefes dalgası duyumsadığınızda Sadece bedeninizde değişen hissiyatların izini sürün. Şimdi gözünüzün önünde bir “8” rakamı canlandırın. İstediğiniz renkte ve dokuda bir “8” rakamını gözünüzün önünde iyice görüntüleyin. Şimdi “8” rakamını yatay düzlemde görüntüleyin gözünüzün önünde ve her yeni nefes dalgası ile birlikte sol taraftan başlayarak bu sonsuzuluğun simgesini (fotoğrafta da görebilirsiniz) çizmeye başlayın. Nefes alırken sol baştan yükselen bir kubbe gibi nefes alın nefesinizi özgürleştirirken sağ alt köşeye doğru ters bir kubbe çiziyorsunuz yeni bir nefes dalgası eşliğine sağ alt köşeden sağ üst köşeye doğru yükselen bir kubbe daha ve nefesinizi verirken sağ üst köşeden sol alt köşeye doğru uzanan bir “s” şekli ve başladığınız noktaya geldiğinizi fark edin. Belirli bir süre bedensel ihtiyaçlarınızı duyumsayarak bu sürece nefesinizin ritmi ile “4” aşamada bu sonsuzluk simgesini çizmeye devam edin, lütfen.
 Bu minik uygulama neticesinde yaşam ile var olan bağınızı gözlemliyorsunuz, yaşam ile nasıl bir ritim eşliğinde ayrışıp buluşmaktasınız? Duyumsadığınız  süre boyunca nefesinizi gözlemlemek üzere zaman ve alan açın kendinize.

George Lakhousky (bilim insanı/elektronik mühendisi) şöyle diyor: “her canlı ışıma/radyasyon yayar, her canlı hücre çekirdeği salınan bir elektrik devresine benzer, ve canlı organizmalar hücresel salınımların kozmik radyasyonu ile beslenir. Yaşam, kozmik bir radyasyondur.”
İnsan varlığının diğer beden katmanları ile teslimiyet içerisindeki birliği deneyimleyebilmesi adına fizyolojik bedeninin gereksinimlerini beslemeye özen gösterdiği bir o kadar da zihinsel ve duygusal bedenlerini ne(ler) ile beslemeyi seçtiğine odağını yöneltmesi elzemdir. 

Her nefes alışımız fizyolojik bedenimizin “sempatik sinir sitemini, her nefes verişimiz ise fizyolojik bedenimizin “para-sempatik sinir sistemini” uyarmaktadır. Ve doğduğumuz an fizyolojik beden “sempatik sinir sistemi” ile yaşama merhaba demektedir. Para-sempatik sistemin işleyişini bir diğerinden hatırlıyoruz. Bu kişi bize birincil dereceden bakım sunan kişidir. Dolayısı ile yaşamımızın temelinin sentezlendiği ilk yıl, deneyim süreçleri bize birincil dereceden bakım sunan kişi ile kuracağımız bağın niteliği tüm yaşamımızın ana rengini ışımaktadır. Bu bağın derinliğinin izini sürecek olursak, kuşaklar boyu devr aldığımız zenginliği görebiliriz. Ve özgürleşmeye giden yol, ana rengin ışığının izini sürmekten geçmektedir. 

Her nefes alış: yaşamı nasıl olduğu gibi kabul ettiğinizi ve öngörülemez olasılıklara kendinizi ne kadar açtığınızı, sembolize ederken;

Her nefes veriş: yaşamın akışına ne kadar teslim olabildiğinizi, güvenle nasıl bırakabildiğinizi, sembolize etmektedir.

Nefes tutmak: içsel gözlem sürecini sembolize etmektedir.

Kendi nefes ritminiz ile ilgili belki küçük bir hikaye kaleme alabilirsiniz, bu aşamada….


TÜM KAİNATTAKİ TEK EVRENSEL DİL HANGİSİDİR?

Yanıtlarınızı dinliyorum…Tüm kainattaki tek evrensel dil tabi ki; “matematik” tir. Ve bütün matematik bir enerji, enerji de bilinç tir. Bilinç, sonsuz, mutlak ebedi var oluştur. Zihin ise zamanın döngüselliğidir ve zaman sizin yaşamınızdır. Şu an kainatın tek evrensel dilini yeniden hatırlama sürecini deneyimleyen insan varlıkları bilinç boyutunda bir kriz deneyimlemekteler ve bu bilinç krizi; evrensel yaşam enerjisinin olduğu gibi ışıması yönünde bir engel teşkil etmektedir. Peki “gelen” (engel= gelen /kabul zeminine alınmayı bekleyen) nedir? “yeterli olduğunu görmek, idrak etmek” ve “zıtlıkların ölçülü bir biçimde tutarlı hale dönüştürülmesi”dir.

İnsan varlıklarının, deneyimlemekte oldukları bilinç buhranı sürecinde  zaman ile adeta bir meydan muharebesine girişmiş oldukları izlenmektedir ki zaman bizim yaşamımızdır. Dolayısı ile kendi yaşam döngüleri ile amansız bir sürat yarışında güreşen insanoğlunun bu denli dinlemeden, duyumsamadan, yavaşça nazikçe eylem tezahür ettirmeyi seçmemesinin ardındaki temel mekanizma; “ölüm” korkusudur. Yaşamayı bilemeyen bir insan varlığının ölüm denilen geçiş sürecine yönelik “korku” duygulanımını beslemeye yönelmesi gayet doğaldır. Halbuki; ölüm ve yaşam “bir”dir. Ölümün yegane mutlak aşkı; hayat/yaşam’dır. Aşk; gerçeklik boyutudur. Ve gerçek aşk ile ancak; Mevlana nın eşsiz güzellikteki dizelerinde betimlediği üzere: “Görevin aşkı aramak değil, ona karşı yarattığın engelleri kendi içinde arayıp bulmaktır sadece.” kendi içselliğimizde kendimizi olduğumuz gibi öz sevgiyle kabul ettiğimiz an buluşabiliriz ki bu bir bilinç boyutudur. Cennet ve cehennem, bizlerin zihinsel bilinç boyutunda her soluk dalgasında yaratmayı seçtiğimiz birer süreç deneyimleridir. Yaşamlarımızı bizler yaratırız ve odağımız özün ritmi ile nerede ışıyor ise o realiteyi deneyimlemeyi seçeriz.Zihinsel akımlarımızı boyunduruk altına alarak ve nefesimiz üzerine odaklı bilincimizi yönelterek tüm gerçekliği yeniden pırıl pırıl ışımak bir solukta her daim mümkündür…

AY’ I GÜNEŞ’ E DOĞRU IŞIMAK, “KADER” DEN ÖZGÜRLEŞMEK OLASI MI?

“Bilinçdışını, bilinçli hale getirmediğiniz sürece o size yönetir ve siz buna kader, dersiniz.”Carl Gustav Jung

Kader, adını atfettiğiniz şey; “alışkanlık”lardan ibarettir. Yaşamınızdaki alışkanlıklarınızı film şeridi gibi bir gözden geçirin ne görüyorsunuz? Size göre, bu alışkanlıkları nasıl oluşturmaktasınız? Bu alışkanlıklarınızın zemininde nasıl bir ihtiyaç duyumsamaktasınız? Aslında siz bu ihtiyacınızı beslemek adına bir döngüsellik yaratmakta olduğunuzun farkında mısınız?  Şu an bu alışkanlığınızın yerine başka bir alışkanlık koymak isteseniz bu ne olur?  Sürekli zihinde tekrarlanan düşünce akımı zamanın döngüsünde belirli bir duygu ve davranış birliği oluşturur, bu içselleştirilmiş davranışsal duygu kalıpları, kuşaklar boyu DNA mentilasyonu ile aktarırız. Kader dediğimiz süreci her solukta, düşünce ipliklerimiz ile ilmek ilmek öreriz. İyi ve güzel haber şu ki; düşünceler kontrol altına alınarak farkındalıklı bir bilinç ile tutarlı hale dönüştürüldüğünde geçmişi bütünü ile geri kazanmak mümkündür. Gerçek bir iyileşme süreci; geçmişi bütünü ile geri kazanmaktır, yok saymak-bastırmak veyahut yer değiştirmeye çalışmak değil. Geçmiş, geleceği doğurur ve öz olarak şu an bile geçmiştir… Nasıl, neyi gözlemlediğimiz kainatı hangi perdeden seyr ettiğinize göre değişkenlik kazanacaktır. Ayna, daima gerçekliği yansıtır ancak baktığınızda ne gördüğünüz var olan bilinç boyutunuza göre değişkenlik kazanmaktadır. 

Derin uykuda olan bir bilinç, ölüm-doğum (samskara) döngüsünde mütemadiyen atalarından miras aldığı hikayeyi tekrarlayıp durmaktadır. Bilinç, derin uyku halindedir. Uyanışı sağlayacak olan nedir?
Uyanışı gerçekleştiren: Ay gibi soğuk bir ışıktır !

Bu paragrafın başındaki başlığı doğru okumaktasınız; Ay’ı Güneş’e ışımak mümkündür bir başka deyim ile bilinçdışını, bilince yansıtmak.  Ay; bilinçdışını, kozmik hafızamızı, yaşamdan/hayattan nasıl beslendiğimizi ışımaktadır ve özümüzdeki dişil prensibin niteliğini bizlere aktarırken. Güneş ise mutlak bilinçtir, öz yaşam enerjisi/varoluş enerjimizin özünü ve eril prensibin niteliğini ışımaktadır.





YAŞAM ENERJİSİNİN AKTARIMI

Psikoloji literatürüne göz gezdirecek olursak, yaşam enerjisinin akışındaki derinlikleri kendi yaşam merceğinden irdeleyen Freud’un, Dünya gezegenindeki varlıklara (belirli bir barınma ihtiyacı, seks yapma, üreme ihtiyacı ve irade geliştirmek isteyen canlılar olarak) uygun bir teori ve uygulamalar bütünü sunmuştur. Lakin Dünya gezegeninin ötesndeki dalga boyutlarını inceleyen ve astral ve astral boyutun ötesindeki bilinç boyutlarına geçiş adına ilk adımı atan zamanın uzun bir döngüselliğinde dirsek dirseğe çalıştığı sonrasında düşünce boyutunda ayrıma düştüğü cesur bilge meslektaşı Carl Gustav Jung olmuştur. Sigmund Freud’un hiç şüphesiz ki; en önemli keşfi “cinsel enerjinin” dönüşümsel gücünü fark etmiş ve aktarmış olmasıdır. Lakin cinsel enerjinin öz yaşam enerjisi olarak nasıl dönüştürülmesi gerektiği hususunda derinleşmek ve odağını yöneltmek yerine öz yaşam enerjisinin (cinsel enerji) bastırılması, red edilmesi, yansıtılması sonucunda doğabilecek olumlu olmayan duygu-düşünce-davranış kalıplarının yaşam sürecinde çözülmesi gereken süreç deneyimleri olarak değerlendirerek her insan varlığının belirli gelişim evrelerinden geçtiğini bu evrelerde belirli biyolojik dürtülerin bilinçdışına form kazandırdığına dair verimli teorilerini sunmuştur. Peki insan varlığının gelişimsel döngüsündeki, biyolojik dürtüler nasıl oluşmakta ve nereden gelmekte idi? İnsan gelişir ve eş zamanlı olarak büyürken fizyo-psiko-sosyal boyutlarda evreler deneyimlerken yaşam döngüsünde yaşantıladığı krizler insan varlığının büyümesine ve kendi özünü keşfetmesine nasıl zemin yaratmakta ? 20. yüzyılın başlarında Erik H. Erikson (Amerikanın Boston eyaletinin ilk çocuk psikanalisti), 
“Gelişen herşeyin bir taban (temel) planı vardır.”savını yapılandırarak her organizmanın yapısal olarak belirli bir planı olduğunu ve bu planın belirli döngüler halinde ilerlediğini döngüsel ve dönüşümsel olarak ilerleyen sekiz evre ile açıklayarak varlığın çevresel etkileşimi ile kalıtımın eş zamanlı bir birlik halinde olduğunu vurgulayan ve insan varlığının büyüme sürecinin nesiller boyu devam halinde olduğunu psikolojik büyüme döngüsündeki epi-genetik prensibi ilk kez ön plana çıkararak- vurgulayan bilim insanı olmuştur. 









Yukarıda Erik H. Erikson’ın Dünya gezegenine merhaba demeyi seçtiği anın, zaman ve mekanın kesişiminde oluşan gökyüzündeki ışıkların iletişiminin hangi tonlarda var olduğuna ilişkin eşsiz bir resmin fotoğrafına bakmaktasınız. Daire formuna baktığınız an odağınız nereye yöneliyor? Aaaa o da ne? Bir uçurtma şekli var, görüyor musunuz? Hiç uçurtma uçurdunuz mu? Uçurtma uçururken dikkatimizi yöneltmemiz gereken; o anın realitesinde kontrolümüz altında olan ve kontrolümüz dışında olan güçlerin birliğinin dengesidir Uçurtmanın ipi bizim elimizdedir lakin rüzgar istediği yönden haykırır. Öyle ise rüzgarın yönünü fark ederek ve bu yönün bilincinde olarak uçurtmamızı uçurmayı seçeriz değil mi ?

Erik H. Erikson’ın doğum saatine ilişkin güvenilir bir kaynak bulunmadığından ötürü gezegenlerin oyunlarını hangi  yaşam alanlarında sergilemeyi seçtiklerini bilemiyoruz ancak temel olarak ışıkların (Güneş ve Ay) ve bazı gezegen ve astreoidleri,  burçlar (bir potansiyelin ortaya çıkma süreci) zemininden ve birbirlerini hangi tonda gördükleri üzerinden kısaca değerlendirirken özellikle Erik Erikson’ın telaffuz ettiği bazı sözler ile ne kadar bağdaştığını görünce şaşkınlıktan ağzımın açık kaldığını da itiraf etmem yerinde olur. 

Yaşam semboller bütünüdür. Ve semboller belirli bir ritmin döngüselliğinde tezahür etmektedirler. Sürekli tekrarlayan bir motif gibi zihninizde düşünün bir örümcek ağını gözünüzün önüne getirin orada bile yaşamın her dokusunda olduğu gibi fraktal bir düzen vardır. Bir motif sürekli kendisini genişleterek zamanın dalga boyutlarında yeniler. Özde tek bir motif vardır. 

Erikson’ın yaşam öyküsüne göz gezdirdiğimizde öz babasını hiç tanımamış, bilmemiş olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz. Gençlik yaş dönemlerinde, kariyer yaşamına yön vermekte zorlanmış olduğunu sanata ve tarih ilimlerine özel bir ilgisi olduğunu görmekteyiz. Viyana da çocuklara yönelik sanat dersleri vermekte iken Sigmund Freud un kızı, Anna Freud ile tanışması “ego psikolojisini” ne ilişkin o dönemin psiko-sosyal gelişim kuramları çerçevesinde tabiri caizce kuantum sıçramasını yaratacağını kim bilebilirdi ki? Erik H. Erikson; öz fizyolojik babasının kim olduğunu araştırırken, belki de öz Güneş’ini aramakta idi, ne dersiniz? Peki bu süreçte Güneş’in yansımalarının evrelerini keşfetmiş olduğunu farkında mıydı dersiniz? 

Erik Erikson’ın doğum haritasında Güneş’in İkizler burcu sürecini deneyimlediğini görmekteyiz bu da Erikson’ın bilincine doğan temel potansiyelin entellektüel bir zekanın kırıntılarından ilerlemeyi seçerken bu entellektüel alandaki bilgi merakını sanat ile besleyerek ışıyacağına işaret ediyor (Ay Terazi burcunda) . Burada bizleri bu dünya gezegenindeki yaşamımızın rahmini sembolize den Satürn gezegenine odağınızı yöneltmenizi istiyorum. Satürn, aynı zamanda bizleri o hep özlem içerisinde olduğumuz rahme geri dönmemiz için yolumuzu ışıyacak anlayışlı ilahi bir kozmik anne arketipini de sembolize etmektedir. Erikson’ın doğum haritasında Satürn gezegeninin yöneticisi olduğu Oğlak burcu sürecini geri harekette deneyimlediğini görmekteyiz. Bu da Erikson’ın bu rahme geri dönüş yolculuğunda arayış içerisinde olduğunu ve bu arayışını tetikleyerek düşünceler yolu ile harekete davet edenin İkizler burcu sürecini deneyimleyen Mars gezegeni olduğunu söyleyebiliriz. 

Rahme geri dönüş yolculuğumuzda Ay’ın ışığının izini sürerek zamanın döngüselliğini algılamaya ve hatırlamaya yönelik bilincimizi farkındalıkla özümüzdeki sürece yöneltebilmemiz için beslenme şeklimizin farkında olmaya ve yine bilinçli bir farkındalıkla bu beslenme sürecini dönüştürmeye yönelik eyleme geçmek yaşamı yaşayabilmek adına bizi yegane özgürleştirecek olandır, ne dersiniz? 

Erikson’ın öne sürdüğü üzere her varlığın bir taban planı vardır her bir varlık muazzam ışıktaki bir anlayış ile Dünya gezegenine kök salar. Ve bu taban onun ne ile beslenmesi gerektiğine işaret etmektedir. İşaretleri takip edebilirsek Ay’ın ışığını izleyerek yol almayı seçersek gerçekliği yaratan ve tüm sesleri özünde barındıran “mükemmel ses” e, mutlak derin ve soğuk sessizliğe varabilir, diğer bir deyim ile; kalp makamına. Aksi takdirde benlik ile öz arasında hep bir mesafe var olur tıpkı Ay ın Güneş in ışınlarını belirli mesafelerden ışıması gibi…


Erikson’ın şöyle bir sözü var: “En zengin ve dolu yaşamlar, 3 alan arasında içsel bir denge kurmaya çalışır: çalışma-sevgi-oyun”. Bu sözü Saka (Kova) burcundaki Jüpiter, Terazi burcundaki Ay ve İkizler burcunda yer alan Güneş’in diyaloğunu daha iyi sentezleyemezdi doğrusu!…Buradaki hava elementleri arasında oluşan büyük üçgen; zihinsel bağlamda objektif ve entellektüel, öğrenmeye yönelik iştahlı bir merakı olan kişinin enerjisini ilham ve yaratıcılıkla tezahür ettirebileceğinin altını çizmektedir. Yaşam bir oyun sahnesidir özümüzdeki ışığı (sevgiyi) emek vererek (çalışarak) her an ışıdığımız bir sahne. 
Bir de yine hava elementlerinde oluşan bir büyük üçgen daha var: Saka (Kova) burcundaki Jüpiter, Terazi burcundaki Ay ve İkizler burcundaki Ceres astreoidi arasında yaratıcı bir akışı sağlayan. Ceres astreoidi; özümüzdeki bizi koşulsuz sevgi ve kabulün zemininde besleyip büyüten “dünya ana/evrensel anne”yi artketipsel olarak yansıttığını söylesem şaşırmazsınız sanırım?
Erikson, yaşam döngüsünde gerek öğretmen gerek sanatsal bir teorisyen olarak nitelendirilerek İkizler burcundaki Ceres astreoidini en güzel şekilde ışımakta idi. Bilgisini diğer insanlara aktararak zihinsel olarak besleme işlevini Saka burcundaki Jüpiter felsefi olarak genişleterek zenginleştirirken, Terazi burcundaki Ay ise tüm insanlığa bu felsefeyi en ahenkli ışığı ile yansıtmakta idi. Peki bu engin bilgeliğin büyük bir uyanışa vesile olduğu uçurtmayı uçuran gücü duyumsuyor musunuz? Bu iki hava elementinde oluşan büyük üçgeni varoluşun kıvılcımlı rüzgarı ile uçuran Uranüs gezegeni. İşte, Freud un “psiko-seksüel” kuramının bir üst oktavı olan “psiko-sosyal” kuramının ışımasını kozmik bir bilinç dalgasının özgürleştirici rüzgarı ile uçmasını sağlayan uyanış gücünü fark ettiniz mi (Yay burcu sürecini deneyimleyen Uranüs) ? 


Erik Erikson’ın Freud’un “psiko-seksüel” kuramını temel olarak üç boyutta genişlettiğini gözlemlemekteyiz: 1. Gelişim aşamalarını (gelişim-büyüme boyutunda sentezleyerek) detaylandırdı, 2. Egoyu (beden ve ruhun birliği)  “id” (içgüdüsel öz) den  bağımsız olarak gördü, 3. Kültürel ve tarihsel güçlerin kişilik üzerindeki etkilerini zamanın sonsuz döngüselliği içerisinde inceledi. 
Burada altını özellikle çizmek istediğim bir husus var o da; Dünya gezegeninde beden almayı seçtiğimiz an her birimizin bir “travma” deneyimliyor olduğu gerçeği. “Travma” kelimesinin tınısı ve zihinlere yer ettiği anlamı/imajı itibarı ile kulağa pek hoş yankılanmadığının farkındayım. Ancak “travma” bizi büyüten kendi özümüzdeki gerçek potansiyel ile bütünleşmemize vesile olan bir güçtür. Erikson, “psiko-sosyal” gelişim kuramında her evrenin kendi içsel dinamiğinde deneyimlediği bir kriz sürecinden bahseder. Nedir kriz? Mesela “aşk” da, “evlilik” de bir kriz sürecidir, tıpkı “ekonomi” gibi “deprem” gibi… Kriz anında tüm bütünsel odak nerede kök salmaktadır? Fizyolojik-zihinsel-duygusal ve tinsel bütünlüğümüzde. Belki de ilk kez neyi/nasıl yaptığımıza ilişkin farkındalıklı olarak bilincimizi yöneltiriz. Evet, demek ki kriz: bizim nasıl beslenmekte olduğumuza dair farkındalığımızı kaşıyan bir uyarandır. Ve her kriz sürecinin çözümünde zihinsel bir kanal açılarak öz değer ışır. 
Doğmayı seçtiğiniz an gökyüzünde Ay ışığını belirli bir zemine belirli bir şekilde yansıtmakta idi. Ancak zamanın döngüselliğinde kronolojik olarak yaş aldıkça Ay da doğum haritanızda kendi ritminde ilerlemektedir. Ortalama 28 yıl sonra doğmayı seçtiğiniz andaki konumuna geri dönmektedir. Bu süreçte kozmik hafızanız her 2-2,5 yılda farklı bir psikolojik sürecini (burç deneyimi) deneyimler. Ve her burç değişimi bereberinde farklı temaları yaşamınıza ışır ve çözmenizi bekleyen bulmacalarını size sevgiyle sunar. Öz olarak, herşeyin belirli bir ritim halinde kendisini tekrarladığını hatırlayalım ta ki o “aha!” anına değin…

Erik Erikson “Psikanalitik Ego Psikolojisi” adını atfettiği kuramında insan varlığının  psiko-sosyal gelişimini  irdelediği  “ben” (ego/ beden-ruh birliği) in, gelişim ve büyüme evrelerini Ay’ın Fazları ile farklı bir mercekten bakacak olursak ne(ler) görebiliriz? Öz olarak niyetim; farklı lisanlar kullanılsa da aktarılmak istenen “öz” bilginin  bir olduğunu fark etmenizdir.
“Yukarıda ne varsa aşağıda da o var” dır. Nereden baktığınızın veyahut hangi yolu seçerek gittiğinizin hiçbir önemi yok. Önemli olan tek birşey var o da; nerede kök salmakta olduğunuzu duyumsayarak odağınızın nereye/nasıl yöneldiğini keşfetmeye yönelik görmek niyeti ile bakabilmeniz ve gördüğünüz şeylerin izini kalbinizin ritmi ile sürmeniz.

1.   Evre : Oral (Duyusal) Dönem (0-1 yaş) Güven----Güvensizlik“UMUT”

“Başlangıç”, yeni birşeye başlarken (herhangi birşey) fizyolojik bedeninizde ne(ler) duyumsarsınız?, Zihinsel bedeninizde ne(ler) yankılanır? Duygusal bedeninizde ne(ler) temasını hissettirir ve içsel olarak o ışık öz sesiniz size nasıl seslenir? 

Her yeni başlangıç anında “doğum anınızdaki” duyumsadığınız herşeyin yeniden canlandığının farkında mısınız? Bunu fark ederek o anın kalitesinde tezahür ettireceğiniz ufacık farklı bilinçli bir eylem, tüm geçmişi ve geleceği dönüştürme gücüne muktedirdir.


Oral dönem (duyusal dönem) kendisine birincil dereceden bakım sunan kişi ile bir olduğunu var sayan varlık, bakım sunanın psiko-fizyolojik durumuna göre yaşamla ilişki kurar ve temel soru şudur: “yaşam güvenilir bir zemin mi?” Bu evrenin sonucunda “umut”gelişir. Hatırlayalım ki; dönüşüm umudu miras bırakırbu da insan varlıklarına var olma sebebi verir. Bu nedenle en önemli evrelerden birisidir. Ay’ın henüz gökyüzünde çıplak göz teması ile görülemediği Güneş ten ayrışmaya güçlü bir odaklanma ile  birleşmeye ve taze yepyeni bir başlangıç gerçekleştirmeye hazır olduğu yeniay fazı. Yeni ay fazı; başlangıçları temsil eder. Bilinçdışı henüz bilincin etkisi altındadır. Bu evrede içsel olarak yeşermeyen “umut” kendisini bir sonraki evrede tamamlanmak üzere tohumunu bırakır nesilden nesile aktarılan bir evre de söz konusu olabilir. Günümüzde halen birçok insan varlığının birliğin özündeki teslimiyeti deneyimlerken pek de kolay olmayan bir süreçte olduklarını gözlemlemekteyiz. Umudu; teslimiyet ile güvenmeyi henüz köklendirebilmiş sayılmayız, ne dersiniz?
Bir zamanın kalitesinde nasıl içimize almayı seçmiş isek şu an o şekilde verdiğimizin farkında olalım.

Nefes Egzersizi (*tüm nefes egzersizlerini uygularken ağzınızın kapalı olmasına özen gösteriniz lütfen, solunum organımız burundur): Omurganız kuyruk sokumuzundan başınızın tepesine değin dik, esnek ve rahat olacak bir biçimde vücut ağırlığınızı her iki kalça ekleminiz üzerinde eşit oranda yayacak biçimde oturma kemikleriniz üzerine oturunuz lütfen. Bacaklarınız birbirine paralel bir biçimde kök salarken ayak tabanlarınız rahat bir biçimde yeryüzü ile buluşuyor olsun. Nefesinizi bütünüyle özgür bırakın. Şimdi sayarak nefes alıyoruz 1-2-3-4 sayıda nefes alın, 1-2-3-4 sayı nefesi tutun ve 4-3-2-1 sayarak nefesinizi özgürleştirin (verin), 4-3-2-1 verdiğiniz nefesi tutun. Ve sonra tekrar başlayın 1-2-3-4 nefes al, 1-2-3-4 nefesi tut (aldığın nefes), 4-3-2-1 nefesi özgür bırak, 4-3-2-1 nefesi tut. Bu ritimde uygulamanızı 8 tur gerçekleştirin, lütfen.
Bu uygulamayı gerçekleştirirken gözünüzün önünde bir kare formu canlandırabilirsiniz. 

2.   Evre Anal (anal-üretral) Dönem (2-3 yaş)    Özerklik----Kuşku/Utanç“İRADE”

Erken çoculuk döneminde, insan varlığı artık kendisine bakım verenden bağımsız bir bedeni olduğu bilincindedir. Kendi bedeninin sınırları üzerinde araştırmalar yapmaktadır. Fizyolojik bedendeki kas gelişiminin paralelinde tuvalet eğitimi sürecinde bırakma-tutma/ bütünleşme-ayrışma paradigması yaşamı nasıl yaşayacağına dair tohumdan filizlenmektedir. Bu süreçte ön plana çıkan ruhsal yetkinlik: “irade” nin doğuşudur. Bir eylem tezahür ettirmek için gerekli olan düşünce gücü ve istikrarla sürdürebilir konsantrasyon becerisidir. Yaşamınızı mercek altına alın, eylemleriniz duygu-düşünce-davranış-tinsel ortak/ bir zemininde ne kadar tutarlı ve bütün? Ay, öz mutlak bilinçten aldığı ışığı yansıtmaya hazırdır artık, emek vermeye, geçmişi geride bırakarak geleceğe yönelik birşeyler gerçekleştirmeye yönelik içsel gücünü yansıtmaktadır. İlerleyebilmek adına geçmişin tozlu raflarını karıştırmak yerine yeni bir sayfa açma niyetindeyizdir. Yeni birşeye yer açabilmek için tuttuğumuzu bırakabilmeyi de hatırlamamız gerekir. 


Nefes Egzersizi (*tüm nefes egzersizlerini uygularken ağzınızın kapalı olmasına özen gösteriniz lütfen, solunum organımız burundur): Omurganız kuyruk sokumuzundan başınızın tepesine değin dik, esnek ve rahat olacak bir biçimde vücut ağırlığınızı her iki kalça ekleminiz üzerinde eşit oranda yayacak biçimde oturma kemiklerinizin üzerine oturun lütfen. Bacaklarınız birbirine paralel bir biçimde kök salarken ayak tabanlarınız rahat bir biçimde yeryüzü ile buluşuyor olsun. Nefesinizi bütünüyle özgür bırakın.
Yeni bir dalga ile 4 sayıda nefes alıyoruz 2 sayıda nefesimizi özgür bırakıyoruz. Nefes al 1-2-3-4, nefesi ver 2-1, nefes ile buluş 1-2-3-4; nefesi özgürleştir 2-1… Bu şekilde 8 tur uygulamanızı yönlendirin, lütfen ve sonrasında nefesiniz özgür doğal akışında olsun. 

3.   Evre Faillik-Ödipal(loko-motor) Dönem (4-5 yaş) Girişimcilik---Suçluluk“AMAÇ”

Oyun çağına geldiğimizde,cinsel organının işlevselliğini ve neticesindeki “haz”ı keşfeden insan varlığının merakı onu kendi bedenini/ beden sınırlarını daha yakından tanımaya yöneltmektedir ve çevresinde ona ayna olabilecek arkadaş grupları oluşmuştur. Bu süreçte ön plana çıkan ruhsal yetkinlik: “bir hedef yönünde istikrarla inşa edebilmek”, ilerleyebilmektir. Ay, “ilk dördün” fazında. Bir kriz süreci, atılan temel üzerine “0” dan başlayarak ilerlemeye yönelik iştahlı bir süreç deneyimine işaret etmektedir. Yaşam döngünüzde yürütmeye başladığınız herhangi bir süreci ilk andaki heyecan ve azimle yürütebilme ateşini duyumsayabiliyor musunuz? 


Nefes Egzersizi (*tüm nefes egzersizlerini uygularken ağzınızın kapalı olmasına özen gösteriniz lütfen, solunum organımız burundur): Omurganız kuyruk sokumuzundan başınızın tepesine değin dik, esnek ve rahat olacak bir biçimde vücut ağırlığınızı her iki kalça ekleminiz üzerinde eşit oranda yayılacak biçimde kalça eklemleriniz üzerinde oturun lütfen. Bacaklarınız birbirine parallel bir biçimde kök salarken ayak tabanlarınız rahat bir biçimde yeryüzü ile buluşuyor olsun. Nefesinizi bütünüyle özgür bırakın.
Yeni bir nefes dalgasını içinize çekin 1-2-3-4 sayıda nefes alın ve nefesi tek bir solukta özgür bırakın (verin). Şimdi tek bir solukta nefes alın ve 4-3-2-1 sayıda nefesi özgürleştirin. Şimdi 4 sayıda nefes alın tek bir solukta nefesi verin sonra tek bir solukta nefes alın ve 4 sayıda nefesinizi özgürleştirin, bu ritimde 8 tur devam edin, lütfen. 





4.   Evre Latent (Gizllik) Dönem (6-12) Üretkenlik---Aşağılık Duygusu“YETKİNLİK”

Okul çağına gelen insan varlığı birşeyler üretmeye, kendi özündeki cevheri parlatmaya ve ışımaya hazırdır. Hatırladığı bilgiler düzeyinde becerilerini sergilemektedir. Bu süreçte ön plana çıkan ruhsal yetkinlik: “birşeyi iyi yapabilmek”tir. Birey kendi subjektif dünyasından, objektif dünyaya doğru geçiş yapmaktadır. Ay, yavaş yavaş büyümektedir ve büyüyen ay fazının niteliği, kişinin çevresine faydalı olabilmek adına bir becerisini sahnede parlatmasını içermektedir. Bugüne değin birincil sevgi nesnemiz olan bize bakım verenin tutum ve davranışlarını sorgulamaya başladığımız bir süreçtir. “Beni ‘ben’ yapan niteliklerim nelerdir?” sorusu zihinlerde parlamaktadır. Ebeveynleriniz ya da size birincil dereceden bakım sağlayan kişilerden bağımsız olarak ilk gerçekleştirdiğiniz projenizi anımsıyor musunuz? Size hangi kaynaklarınız yardımcı olmuştu? Şimdi bir kağıt ve kalem alın hemen zihninize ilk izdüşümü olan yanıtları yazın, lütfen. 
*Soru: “Duyumsadığım en önemli “9” niteliğim nedir?”

Nefes Egzersizi : (*tüm nefes egzersizlerini uygularken ağzınızın kapalı olmasına özen gösteriniz lütfen, solunum organımız burundur! Ancak bu nefes tekniğinde bilinçli olarak nefesimizi verirken ağzımızı kullanıyor olacağız!): Omurganız kuyruk sokumuzundan başınızın tepesine değin dik, esnek ve rahat olacak bir biçimde vücut ağırlığınızı her iki kalça ekleminiz üzerinde eşit oranda yayacak bir biçimde oturma kemikleriniz üzerinde oturun lütfen. Bacaklarınız birbirine parallel bir biçimde kök salarken ayak tabanlarınız rahat bir biçimde yeryüzü ile buluşuyor olsun. Nefesinizi bütünüyle özgür bırakın.
Yeni bir nefes dalgası ile nefes ile buluşun (nefes alın), nefesinizden ayrışırken (verirken) ağzınızı kocaman açın ve dilinizi çıkarabildiğiniz kadar dışarı çıkararak “haaaa” sesi eşliğinde nefesinizi verin. 
8 tur devam edin. 

5.   Evre Ergenlik Dönemi (13-19) Kimlik kazanımı----Kimlik karmaşası : “BAĞLILIK”

Buluğ çağındaki o herşeyi eleştiren “isyankar” ı, o herşeyin en iyisini ‘ben’ bilirim, ‘ben’ yaparım edalarıyla ortalıkta kol gezen burnu havada, aklı bir karış havada olan ergeni, hatırlıyor musunuz? 
Ay ın hasat zamanı gelmiştir, ekilenler biçilmelidir. Ve her ne ekersek onu biçeriz. Karşımızdaki varlık, bizi bize ışıyan bir aynadır. Karşımızdaki kişide beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz, dışsallaştırdığımız her ne var ise henüz kendi içimizde bütünleşemediğimiz bir farkındalık düzeyini bizlere ışımaktadır. Ebeveynlerimiz/birincil derece bakımımızı üstlenen kişi(ler) terazinin bir kefesinde, diğer kefesinde ise sosyal zemindeki arkadaşlarımız, dostlarımız vardır. Denge nasıl sağlanacaktır? Biz kendi merkezimizi bilmeye doğru kendi bilinç katmanlarımızın derinlerine doğru yöneldikçe denge halinin kendiliğinden var olduğunu fark etmeye başladığımız dönem. Gerçekten temas halinde olduğumuz tek bir kişi, özünde ilişki halinde olduğumuz tek bir varlık var o da: bir aynaya bakın, kimi görmektesiniz? 


Nefes Egzersizi (*tüm nefes egzersizlerini uygularken ağzınızın kapalı olmasına özen gösteriniz lütfen, solunum organımız burundur): Omurganız kuyruk sokumuzundan başınızın tepesine değin dik, esnek ve rahat olacak bir biçimde vücut ağırlığınızı her iki kalça ekleminiz üzerinde eşit oranda yayılacak bir biçimde oturma kemikleriniz üzerine oturun lütfen. Bacaklarınız birbirine paralel bir biçimde kök salarken ayak tabanlarınız rahat bir biçimde yeryüzü ile buluşuyor olsun. Nefesinizi bütünüyle özgür bırakın.
Sağ ya da sol elinizin işaret parmağını iki kaşınızın arasına yerleştirin. Orta-yüzük ve serçe parmaklarınızı avuç içinize doğru bükün. Yeni bir nefes dalgası ile nefes alın. Sağ ya da sol baş parmağınız ile sağ burun kanadınızı kapatın, nefesinizi sadece sol burun deliğinizden özgür bırakın. Sol burun kanadından nefes alın diğer üç parmağınız ile sol burun kanadınızı kapatın ve nefesinizi sağ burun kanadından boşaltın. Sağ burun kanadından nefes ile buluşun ve sağ ya da sol baş parmağınız ile sağ burun kanadını kapatarak nefesinizi sol burun kanadından özgür bırakın. Ve bu şekilde 3 dakika boyunca nefesi bir sağdan bir soldan alıp-vererek, içsel denge ritminiz ile buluşun.

“Her birimiz örülmüşüz ilmek ilmek sevginin ipleri ile her zaman var olmak
 ve
 sevginin rahminde çoğalmak üzere…” 

6.   Evre Genç yetişkinlik Dönemi (20-24): Yakınlık kurma Soyutlanma: SEVGİ

Yaşam döngünüzde şu an bulunduğunuz noktada “en büyük zenginliğim” diyerek nitelendirebilecekleriniz ne(ler)? 
Bir diğerinin gözlerinde, sözlerinde bütünü ile kendiniz ile bir olduğunuzu duyumsadığınız anlarınız var mı? Sevmek, bütünüyle özgürleşebilmektir. Sevgi en güçlü en yüksek tonda ışıyan harikulade bir ışıktır, bir bilinç boyutudur. Sevginin gücü ile iyi olma halini deneyimleyebiliriz. 
Ay, adım adım küçülürken, şimdi paylaşma zamanı diyor. Bugüne değin kimliğimizle bütünleştirdiğimiz ve kendimize has oluşturduğumuz dünya görüşümüzü belirli teoriler ile yayma vakti gelmiştir şimdi içimizde bulduğumuz sevgiyi ışıma vaktidir.

Nefes Egzersizi (*tüm nefes egzersizlerini uygularken ağzınızın kapalı olmasına özen gösteriniz lütfen, solunum organımız burundur): Omurganız kuyruk sokumuzundan başınızın tepesine değin dik, esnek ve rahat olacak bir biçimde vücut ağırlığınızı her iki kalça ekleminiz üzerinde eşit oranda yayacak bir biçimde oturma kemikleriniz üzerinde oturun lütfen. Bacaklarınız birbirine parallel bir biçimde kök salarken ayak tabanlarınız rahat bir biçimde yeryüzü ile buluşuyor olsun. Nefesinizi bütünüyle özgür bırakın.

Bu nefes tekniği ile eş zamanlı olarak bir mudra uygulaması gerçekleştiriyoruz: ‘Şanmukhi Mudra’ . ‘Şan: yedi’,  ‘Mukhi : kapılar’ anlamına gelmektedir. Yüzümüzdeki yedi kapıyı kapatarak bütünü ile odağımızı içsel sesimize yöneltiyoruz. Mudralar el parmaklarımız ile uyguladığımız öz ebedi mutluluğa uzanan uygulamalardan birisidir. 
Nefes alın ve verirken göz kapaklarınızı ağır ağır gözlerinizin üzerine doğru kapanmaya davet ederken baş parmaklarınız ile hafif düzeyde bir basınç uygulayacak şekilde kulaklarınızı kapatın. İşaret parmaklarınız ile göz kapaklarınızın üzerine yerleştirin, orta parmaklarınız ile hafifçe burun delikleriniz üzerinde bir bası oluşturun. Yüzük parmaklarınız ile ağzınız ile burun delikleriniz arasında kalan boşluğa yerleştirin ve son olarak serçe parmaklarınızı çenenizin üzerine yerleştirin. 
İnce derin bir nefes alın nefesinizi özgürleştirirken “mmmmm” sesini içinizden söyleyin ve titreşimi bu titreşimin bedensel ve zihinsel boyuttaki hissiyatlarını gözlemleyin.

7.   Orta Yetişkinlik Dönemi (25-64): Yaratıcılıkla Üretme/ Durağanlaşma-Takılıp Kalma : İLGİ 

İcra etmekte olduğunuz meslek, suduğunuz hizmet, diğer insanlar ile kurduğunuz bağ “doyum” hissiyatını uyandırıyor mu? Yaşamınızda belirli bir sistematik çerçevesi oluşturduğunuz bir süreçtesiniz, zirveye doğru yol alırken pek çok unsur hedeflediğiniz şeyleri gerçekten yürekten isteyip, istemediğinize dair sizi minik sınavlar ile yokluyor. Ay, artık kendisini hiçliğin kollarına bırakmadan önce sorumlulukla, sebatla ilerlerken insanoğlunun sıklıkla “kriz”ler deneyimlediği bir süreç deneyimine işaret etmektedir. Son dördün aşamasındaki Ay,  Oğlak burcu süreç deneyimi ile değerlendirilmektedir. Oğlak burcu mitolojide “panic” kelimesinin kökü olan “Pan” ile ilişkilendirilirmiş. Mitolojide Titanlar arasındaki savaş sürecinde korku hissiyatını deneyimleyen Pan kendisini Nil nehri’ne atarak balık kuyruklu bir keçi formuna dönüşmüş. Ancak sıklıkla rol değiştirdiğimiz ancak en nihayetinde hangi role girersek girelim tüm rollerin sonucunun tek bir noktada bir haline dönüştüğünü gözlemlemeye doğru aktığımız bir süreçte akmakta olduğumuzu hatırlamakta fayda var. 

Nefes Egzersizi (*tüm nefes egzersizlerini uygularken ağzınızın kapalı olmasına özen gösteriniz lütfen, solunum organımız burundur): Omurganız kuyruk sokumunuzdan başınızın tepesine değin dik, esnek ve rahat olacak bir biçimde vücut ağırlığınızı her iki kalça ekleminiz üzerinde eşit oranda yayılacak bir biçimde oturma kemikleriniz üzerine oturun lütfen. Bacaklarınız birbirine paralel bir biçimde kök salarken ayak tabanlarınız rahat bir biçimde yeryüzü ile buluşuyor olsun. Nefesinizi bütünüyle özgür bırakın. Bu nefes tekniğini uygularken dilinizin ucunu ön iki dişinizin arka bölümüne hafif bası uygulayacak şekilde yerleştirin. 

Yeni bir nefes dalgası ile beraber  nefes alırken köprücük kemiklerinizi ve gırtlak kaslarınızı hissederek “ssss” sesi çıkarın. Ve nefesinizi özgür bırakırken “hhhh” sesi çıkarın. 8 tur devam edin, lütfen (her nefes-alış 1 turdur). 


8.   Geç Yetişkinlik Dönemi (65-): İçsel Benlik bütünlüğü—Umutsuzluk: BİLGELİK

Ölüm, kapıyı tıklatıyor. Geçiş törenine hazır mısınız? Nereye gidiyorsunuz ? Peki ya neyi miras bırakıyorsunuz gelecek kuşaklara? Yüreklerde hoş bir seda bıraktınız mı? Nasıl bir seromoni eşliğinde fizyolojik bedeninizin toprak ile bütünleşmesini istersiniz belki de fizyolojik bedeninizin yakılmasını küllerinin de nereye yayılmasını istersiniz? Mezar taşınız var ise nasıl bir formda ve üzerinde  ne yazıyor?
Şimdi tek bir kelime var kulaklarda sizi nitelendiren, bu kelime:____________.
Ay, balsamik fazda ilerliyor, Güneş ile birleşmek üzere can atıyor…. Bir çözülme, sonlanma evresi. Bu sonlanmanın getirdiği rahatlama ve geçmişin izlerinde geleceği görme vakti şimdi. Yeni bir başlangıcı tezahür ettirmek pek kolay değil ancak şimdi bütünüyle bırakma vakti. 

Nefes Egzersizi (*tüm nefes egzersizlerini uygularken ağzınızın kapalı olmasına özen gösteriniz lütfen, solunum organımız burundur): Omurganız kuyruk sokumunuzdan başınızın tepesine değin dik, esnek ve rahat olacak bir biçimde vücut ağırlığınızı her iki kalça ekleminiz üzerinde eşit oranda yayılacak bir biçimde oturma kemikleriniz üzerine oturun lütfen. Bacaklarınız birbirine parallel bir biçimde kök salarken ayak tabanlarınız rahat bir biçimde yeryüzü ile buluşuyor olsun. Nefesinizi bütünüyle özgür bırakın.

Göz kapaklarınızı gözlerinizin üzerine doğru nefes verirken kapanmaya davet edin. Saatinizi “8 dakika” ya kurun ve 8 dakika boyunca, teslimiyet ile bırakın nefesiniz özgür akışkan doğasında aksın… Sadece gözlemleyin bu rtimi. Ritmin zihninizde oluşturduğu imajları duyumsayın, bedeninizde uyandırdığı hissiyatları fark edin. Nefesinizin ritmi ile bütünleşin bir olun. Bir süre sonra kendi içselliğinizde fark ediyorsunuz ki; ne nefes var, ne de siz. Hiçbir şey yok, hiçlik ne ışıltılı bir saadet…



9.   Umut---irade--amaç--------yetkinlik-----bağlılık------sevgi-------ilgi-- bilgelik 
Yeni ay- hilal--ilk dördün-büyüyen ay—dolunay----küçülen ay-son dördün-balsamik ay; 
Yaşamın döngüselliğinde belirli zamanın kalitesinde (fizyolojik/kronolojik yaşımızdan bağımsız olarak) her bir evreyi, fazı deneyimliyoruz peki ya 9. Evre ne olabilir? Zamandan ve mekandan bağımsız olduğumuz belirli an lar vardır. Güneş ile Ay ın tam kavuştuğu, birleştiği an mutlak bilinç halini deneyimliyor olduğumuz bir temel süreci vardır. Ölüm, temel ile iç içe geçerek bir olduğunda güzellik doğar. Temelde bütünsel döngünün bir değerlendirme aşamasıdır. Yeniden doğmadan önceki bir dönüşüm aşaması olarak da nitelendirilebilir.  Erikson’ın insan gelişim ve büyüme sürecinin aktarıldığı 8 evresinde Joan M. Erikson (Erikson’ın eşi) tarafından 9.evre olarak kaleme alınarak “transandans” olarak aktarılmıştır; materyalist boyuttan içe çekilme hali olarak sentezlenebilir. Özümsenen herşeyin damıtılma süreci...

Belirli sınırlar doğum anında zamanın belirli bir bölümündeki düşünce boyutlarımızın iz düşümleri olarak, soluğumuzun ritminde mühürlü, bizlerin kendimize adım adım yaklaşmamız ve rahme geri dönmemiz için gerçekleştirmemiz gereken soluğumuzun ritmi ile kalbimizin ritmini eş ritimli hale dönüştürerek kalp makamına ermek bunun için Ay'ın ışığının izini aşkla sürmeye var mısınız? 

“Güzellik gerçekliktir
Bu dünyada bildiğin
Ve bilmen gereken tek şey bu
                                                  Gerçekliğin güzelliği.” John Keats







Kaynakça:

Erikson, H. E. (2018). İnsanın 8 Evresi. Okyanus Yayınları, İstanbul. 
George, D. & Bloch, D. (2003). Asteroid Goddesses, Ibis Press/Nicolas-Hays,Inc., Florida. 
Kırkoğlu, H.R. (2005). Göklerin Bilgeliği. Doğan Kitap, İstanbul.
Kırkoğlu, H. R. (2018-2019). Göklerin Bilgeliği Okulu Ders Kitapları . 

Öner, Ç. (2013-2014). Yoga Eğitmenlik Eğitimi Ders Kitapları.

Yorumlar

Popüler Yayınlar