RUHUN YANSIMASI “ANTISCIA”

Eğer her şey, ‘TÜM’ün içindeyse, TÜM’ün de her şeyin içinde olması aynı ölçüde doğrudur. 
Bu gerçeği tam anlamıyla kavrayanlar büyük irfan sahibi olacaklardır.”
Kybalion



Antisya (Antiscia Öğretisi) tekniği Pisagor felsefesinin köklerinden doğmakla  beraber, Helenistik dönemde oldukça yaygın olarak kullanılan, dönemin birçok önde gelen  astrologları (Hipparchus, Manilius, Ptolemy, Dorotheus, Palchus,Valens, Paulus Alexandria, Rhetorius , Firmicus Maternust) tarafından  öngörüm yöntemleri arasında yer alan işlevsel bir teknik olma özelliğini taşımaktadır. 


Firmicus Maternus (Roma dönemi/4. Yüzyıl); burç süreçlerinin ve burç süreçlerinde yer alan gezegenlerinin birbirlerini “açı” lar ya da antisya (antiscia) aracılığı ile gördüklerini ileri sürerek, Antisya (antiscia) noktalarının geleneksel olarak tabir edilen temel açılar (üçgen, kare, karşıt ve sekstil) gibi değerlendirilebileceğini ifade etmiştir. Birbirlerine açısal ilişki ile bağlı olmayan iki gezegen arasında antisya noktaları ile bir açı ilişkisi olup olmadığının mutlaka araştırılması gerektiğinin altını çizmiştir. 

17. yüzyılın önde gelen astrologlarından William Lilly de çalışmalarında özellikle Soru astrolojisi (Horary Astrology) kapsamında Antisya (antiscia) tekniğine yer vermiştir. Ancak yoğun olarak Antisya noktası ile birleşim halinde olan gezegene (gezegenlere) önem vererek, bu gezegen ya da gezegenlerin üçgen açı ve sekstil açı niteliklerini yansıttıklarını öne sürmüştür. 


*Bu konu hakkında daha nitelikli ve derin bilgi edinmek isterseniz Deborah Houlding in kaleme aldığı derlemeyi okumanızı öneriyorum, aşağıda yer alan link aracılığı ile ilgili yazıya ulaşabilirsiniz: 




ANTİSCİA
“Başkalarında bizi rahatsız eden her unsur,
 kendimizi anlamamıza yardım eder.
Carl Gustav Jung 

Antiscia kelimesini incelediğimizde; ‘-anti’ kökünün; ‘karşıt’,  ‘scia’ kökünün ise; ayna, yansıma, manasına geldiğini görürüz. 
Karşıt birşey yansıdığında ne olur? Yansıdığının özündeki bir niteliğini ortaya koyarak bütünleşme sağlar. Bir teori ortaya koyabilmemiz adına birden fazla hipotez üretiriz ve hipotezler birbirini test etmek amacı ile birbirine tezat görüşleri içerir böylece zıtlıkların, karşıtlıkların birliğinden bir teori var edebiliriz. Tez ve anti-tez kavramları birbiri ile zıt bir biçimde çalışıyor gibi görülse de birarada var olarak yeni ve daha iyi birşey yaratabilirler, gibi de düşünebiliriz.
Bu bağlamda “karşıtlık” bir nevi “harmoni” ve “uyum” olarak da görülebilir, değerlendirilebilir.

Yaşam sürecinizi gözden geçirin; kendimize ait öz bilgiyi açmak için doğduğumuz hatta anne karnında (plasenta; ilk eşimiz) iken bile bir diğerine ihtiyaç duyumsarız. 
İlişkiler; bizi bizi hatırlatacak önemli unsurlardır. Bedenimiz, mevcut yaşamsal süreci deneyimlemek üzere nasıl bir araç ise; ilişkiler de kendi öz gerçekliğimizi deneyimlememiz üzere bir araçtan ibarettir. 

Özümüzü; en iyi, en güzel, en net hali ile bir diğerinin aynasında görebilir ve duyumsayabiliriz. 

Jung’a göre “öz” , bilinç ve bilinçdışını çevreleyen bir çemberdir. Egonun bilincin merkezi olması gibi, ‘öz’ de bu bütünlüğün merkezidir. Jung bu bütünlüğe varabilmek adına ‘persona’ ve ‘gölge’nin birliğinden bahseder. Persona; dış dünyaya yansıttığımız benlik imajımızdır. Ancak bir de bilinçdışımızın en derinliklerinde belki henüz yüzleşmeye bile hazır olmadığımız mütemadiyen bastırmayı, red etmeyi, görmezden gelmeyi seçtiğimiz “gölge” yönlerimiz mevcuttur. Gölge yönlerimizi tatmin olmayan değerlerimizin oluşturduğu boşluğu örter, böylelikle bizde var olan ancak nasıl tatmin edebileceğimizi bilemediğimiz bir ihtiyacın bir diğeri tarafından tezahür ettirildiği ile yüzleştiğimizde bir tepki veririz. Örneğin; “iç huzur” duyumsamıyor isek; doğal olarak “iç huzur” duyumsayan insanlara doğru çekiliriz ancak burada bir tezatlık var olur; hem çekiliriz hem de eş zamanlı olarak içimizdeki vesveselere tutunarak diğerini olumlu olmayan bir biçimde eleştirir ve ötekileştirme eğilimi gösteririz. 
Bu bağlamda; sizi uyaran, içinizde tepkiselliğe yol açan insan davranışlarına odağınızı yöneltin burada sizin iç dünyanızda gerçekten ne(ler) rahatsızlık duygulanımı ile tetikleniyor? Bu soruya vereceğiniz yanıt (lar) gölgeniz ile bütünleşmeniz için bir araç ve değişime kapı aralayacak bir anahtardır. 
Hatırlayalım ki; karşımızdaki kişi bizden bir başkası değil. Çevremizdeki her şey, bizim birer yansımamızdır. 

“Kişi, aydınlık figürler imgeleyerek değil, 
karanlığın bilincine vararak aydınlanabilir. 
Ancak bahsi geçen ikinci yöntem tatsızdır, 
ve bu nedenle tercih edilmez.”
Carl Gustav Jung

Herkes değişmek ister ancak minik bir farklı eylem tezahür ettirmekten de eş zamanlı olarak kaçınabilir. Halbuki dönüşüme giden yol günlük rutindeki minik değişimler ile var olabilir. 
Gölge yönümüzü keşfetmek istiyor isek, yaşam sürecimizde birşeylerin tahammül gücümüzü dürtmesi, iç dünyamızda bir rahatsızlık uyandırması gerekir ki; içsel bir araştırma yolculuğuna baş koyabilelim. Neyi nasıl gerçekleştirdiğimizi ve anlamlandırdığımızı keşfetmek için “karanlığın” içerisinde kalabilme becerimizi geliştirmeliyiz. Sürekli aydınlığın peşi sıra gitmeyi tercih ederek karanlığın olmadığını var saymak bizi bulunduğumuz yerden farklı bir yere taşımaz. Aydınlık, karanlık ile var olur. Güneş in her zaman gölgesi ile var olduğu gibi. 
Korku hissiyatı duyumsadığımız herhangi bir olguyu yaşantılamadan/deneyimlemeden o korku hissiyatı yerinde durmaya devam edecektir. Korku hissiyatı duyumsadığımız nasıl bir eylem ise onu gerçekleştirme yönünde deneyime açılmak; gölgemize bir adım yaklaşmanın da bir yoludur. Gördüğümüz ve duyumsadığımız herşeyi kendi öz ihtiyaçlarımıza göre anlamlandırdığımızı akılda tutmakta fayda var. 

Bir diğeri ile ilişiki ve iletişim halinde iken büründüğümüz hal durumumuz (persona) ne kadar katı ve dirençli ise gölgemiz de bir o kadar derin bir karanlığı yansıtacaktır. Tam tersi persona ne kadar geçirgen ve şeffaf ise gölgemiz de bir o kadar aydınlığı yansıtacaktır. 

Deneyimlediklerimize bir üçüncü göz gibi yaklaşmayı seçtiğimiz her an bir başka deyim ile kendimize objektif olduğumuz her an, özümüzdeki karanlığı, aydınlığa dönüştürme gücümüzü de uyandırırız. 

GEZEGENLERİMİZİN GİZLİ TABİATI 

Şimdi gelelim ruhumuzun/özümüzün bu gölge yönü ile astroloji aracılığı ile nasıl keşfedebileceğimize...

Doğum haritamız özümüzün (psişe) bir fotoğrafı tabi ki bu fotoğrafın içerisinde, özü yansıtan, bir harita daha vardır.

Güneş, Kuzey de (O derece Yengeç) ve Güneyde (O derece Oğlak) maksimum deklinasyona ulaştığında(23 derece 27 dakika), soltis aksı ekliptiği işaret ederek, eşit uzaklıkta olan dereceleri birbirine parallel bir şekilde hizalar. Her derece kendine özgün bir karşıt dereceye daha sahiptir. Soltis aksı, bir ayna gibi düşünüldüğünde 15 derecede Yengeç burcu sürecinde yer alan bir gezegenin ışığı, Güneş in soltis noktasına eşit uzaklıkta olan 15 derece İkizler burcu sürecine ışığını yansıtacaktır. 

Doğdumuz an, Doğu ufkunda yükselen burç süreci, bilincimize doğan süreci yansıtır bu bağlamda “yükselen burç” süreci bizim dış dünyaya yansıttığımız yüzümüz, “persona” mızdır. Yükselen burç sürecinin antisya (yansıyan) burç süreci bizim gölge benliğimiz hakkında bilgi ışıyacaktır. Yükselen burç sürecinde yer alan gezegen (ler) in Antisyası, bu gezegenler ile olan açısal ilişkileri gölge yönümüzü nasıl yaşamsal süreçte deneyimlemeyi seçtiğimize dair bir yol haritası sunacaktır. 

Doğum haritanızda yer alan tüm gezegenlerin yansıma noktalarını (antisya) belirleyebilir ve doğum haritanızdaki natal pozisyondaki gezegenleriniz ile nasıl ilişki kurduğunu görebilirsiniz böylece, o gezegenin arka planında nasıl bir doğaya/tabiata sahip olduğuna dair bir bilgi açabilirsiniz.
Gezegenler, öz doğamızda var olan yeteneklerimizi işaret ederler, bu yeteneklerimizi yaşamsal sürece nasıl dahil ettiğimizi o gezegenin ya da gezegenlerin konumlandığı burç süreci göstermektedir.
Örneğin; Merkür gezegeni doğum haritanızın 20 derece Aslan burcu sürecini deneyimliyor olsun. Bu gezegenin ışığının yansıdığı noktayı belirlemek için tüm burç ev sistemine (whole sign) göre düşünerek bir burç sürecini 30 derece olarak değerlendiririz ve 
30-20= 10 derece Boğa burcu sürecine yansıyan bir Merkür ışığı ile karşılaşırız. Bu bize nasıl bir bilgi sunar? Merkür; en temel anlamıyla; zihnimizin doğasının çalışma sistematiğini, kendimizi nasıl ifade etmeyi seçtiğimizi işaret eden gezegendir. Aslan burcu sürecindeki Merkür gezegeni doğasını; cömertçe, cesurca, kendini merkeze alarak bazen fikir ve düşüncelerinde sabitliği yansıtarak güçlü bir biçimde ifade edecektir (gezegenin içerisinde bulunduğu açısal bağlara göre değişkenlik gösterecektir) Antisyası; Aslan burcu sürecinden Boğa burcu sürecine yansıyan bir Merkür gezegeni ise; kendini merkeze alarak fikir ve ideallerinin güçlü savunucu olurken eş zamanlı olarak, iletişim becerilerini fayda sağlama, somut yaratımlar var etme yönünde aktarmayı seçen bir doğa yansıtacaktır. (burada hesaplamanın ve tekniğin nasıl uygulanabileceğine dair çok genel sadece burç bazında bir yorum gerçekleştirilmiştir, doğum haritanızdaki gezegenlerin Antisya noktalarına gerçekleştirdikleri açılar ile doğum haritasının her zaman bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği hatırda tutulmalıdır).

ANTİSYA NOKTASININ DERECESİNİ HESAPLAMA:

30 dereceden, doğum haritanızda ilgili gezegenin derecesini çıkardığınızda o gezegenin ışığının hangi dereceye yansıdığı sonucuna ulaşabilirsiniz.


30 (-) gezegenin derecesi = gezegenin antisya derecesi 

Aşağıda yer alan tabloda hangi burç sürecinin hangi sürece yansıdığını görebilirsiniz:





OĞLAK BURCU -------------------------YAY BURCU

KOVA BURCU------------------------AKREP BURCU

BALIK BURCU-----------------------TERAZİ BURCU

KOÇ BURCU---------------------------BAŞAK BURCU

BOĞA BURCU-------------------------ASLAN BURCU

İKİZLER BURCU--------------------YENGEÇ BURCU



Şimdi bir örneği (Carl Gustav Jung un doğum haritasını) beraber inceleyerek yorumlamaya çalışalım:



* Doğum haritasının en dış çemberinde “kırmızı” renk ile konumlanmış gezegenler, natal haritada yer alan gezegenlerin antisya noktalarıdır. *








Doğu ufkundan Kova burcu sürecinin yükseldiğini görüyoruz; Jung’un, bizlere yansıyan kişiliği(persona); objektif bir bilim adamı. Diğerlerinden farklı düşünerek orjinal yaratımlar gerçekleştirmek isteyen, kişisel özgürlüğe ve özgünlüğe anlam atfeden bir benlik yapılanmasından söz edebiliriz. Kova burcunun gölgesi Akrep burcuna yansır; bu da kişinin içsel dinamiğinde görünenin ardındakilere yönelik, tutkulu ve derin araştırma ihtiyacının altını çizmektedir. Nitekim Jung; Freud un teorisinde yer alan bireysel biliçdışı kavramını daha derin boyutlarda irdeleyerek; yaşamlar boyu tüm insanlığın zihinsel izlerinde var olan arketipler savını sunarak kollektif bilinçdışı kavramını ortaya koymuştur. Ve toplum tarafından tanındığımız yer olan 10. evin Akrep burcu sürecinde yer aldığını görüyoruz; biz Jung u “Analitik Psikoterapi Kuramı”nın yaratıcısı olarak tanıyor, biliyoruz. Bu alanda (10.ev Akrep burcu süreci) Satürn gezegeninin antisyası olması sanırım sizleri şaşırtmamıştır. Satürn gezegeni çizdiği sınırlar ile kişinin dikey zaman realitesinde daha da derinleşerek öz farkındalığa erişebilmesi adına yeni formlar, yapılar inşa etmesine alan açar. Akrep burcu süreci; psikolojinin içsel dinamiğini en iyi anlatan/aktarabilen burçtur. Jung’un psikoloji temelinde teoriler inşa etmesi ve bunları orjinal, özgün bir biçimde toplumla buluşturmuş olmasını doğum haritasında da net bir biçimde şahit oluyoruz.

11. evde Yay burcu sürecinde yer alan Mars gezegenine dikkatinizi yöneltmenizi istiyorum. Normalde Mars gezegeninin Boğa burcunda yücelim asalaetinde yer alan Ay ile temel bir açısı (üçgen,kare, sekstil, karşıt) bulunmuyor. Halbuki Boğa sürecideki Ay ın antisyası Aslan burcunda yer alıyor ve böylece Mars gezegeni ile üçgen açı ilişkisi kurabildiğini görebiliyoruz.

Kendisini, yaşamın anlamını keşfetme(Yay burcu süreci) yönünde ortaya koyarken, yeni bilinç boyutlarını feth ederken (Mars gezegeni), Karşısında yer alan kişilerin bilinçdışı dinamikleri ile kurduğu besleyici güçlü sezgisel bağdan kaynak sağlamakta olduğunu söyleyebiliriz. (Ay antisya noktası 7. Ev Aslan burcu sürecini deneyimliyor).

6. evde Yengeç burcu sürecinde birleşim halinde olan Merkür ve Venüs gezegenlerinin ışığının ise; 5. ev İkizler burcu sürecine yansımakta olduğunu görüyoruz. Böylelikle yükselen noktası ile herhangi bir açısal ilişki bağı oluşturamayan Venüs ve Merkür gezegenlerinin, antisya noktalarının yükselen burç derecesi üçgen açı ve eş zamanlı olarak Mars gezegeni ile de karşıt açı ilişkisi halinde olduğu görülmektedir. 

Jung’un genellikle kadın danışanlardan (Venüs gezegeni) oluşan bilinç-bilinçdışı arasındaki dinamiği irdelediği (Merkür gezegeni) sezgisel ve derin iletişim bağının hakim olduğu bir çalışma ortamı olduğunu biliyoruz. (Yengeç burcu süreci 6. ev). Bu dinamiği yaşam sahnesine hep iki uçlu yansıttığını da göz önünde bulunduralım. anima- animus/ bilinç-biliçdışı/ persona-gölge vb. herşeyin diğer kutbu ile var olabileceğini, anlam bulabileceğini ifade ederek, bizleri soyut/somut olguların çift yönlü doğasının ardındaki öz bilgiye yönelik iştahımızı güdüleyici teoriler yapılandırmıştır. (Merkür ve Venüs gezegenleri birleşim halinde İkizler burcu sürecinde, Yay burcu sürecindeki Mars gezegeni ile karşıt açı ilişkisinde)

En yalın tabiri ile başka bir bakış açısı ile  şöyle de görülebilir: Mars gezegeni: Animus/ Venüs gezegeni: Anima; arketiplerini sembolize etmektedirler ve Jung’un haritasında Mars gezegeni, Venüs gezegeninin antisya noktasını karşıt açı ile görüyor bir diğer deyim ile Satürn doğasında bir ilişki kuruyor. Ve Jung un her insanın( İkizler burcu)  doğasında hem kadın (anima) hem de (animus) enerjilerinin var olduğunu söylemesi pek de tesadüf değilmiş ne dersiniz? 

Son olarak ‘Güneş’ e değinmek istiyorum. Güneş; bilincimizin doğasını, varoluş enerjimizi, yaşam gücümüzü sembolize etmektedir. Jung un doğum haritasında Güneş in yönetici gezegeni olduğu Aslan burcunun Jüpiter gezegenin kısmi asalet derecesinde konumlandığını görüyoruz. İçsel halinin, dışsal sembollerini yaratmakta oldukça usta ve yaratıcı bir öz görüyoruz ve bunu gerçekleştririken bir diğerini ayna olarak kullanabileceği, kendi bilincinin yansımaları ile bir diğerinin bilinçdışı zemininde buluşabileceği bir meslek seçiminin de son derece yerinde olduğunu değerlendirebiliriz. Güneş in antisya noktası Boğa burcu sürecinde bulunuyor. Yükselen burcunda yer alan Satürn gezegeni, Güneş in antisyası ile kare açı ilişkisi kuruyor. Sanırım Jung’un sizlere yazının başlarındaki paragraflarda aktarmaya çalıştığım “gölge” kavramı bundan daha iyi özetlenemezdi.

“Bilincin ışığı var olmadan
 Gölge söz konusu olamaz. 
Işık ve karanlığın, güneş ve gölgenin gerekliliği 
şeylerin doğasında vardır. 
Gölge, kaçınılmaz bir olgudur ve insan o olmaksızın bütünleşemez.”

Carl Gustav Jung

Ruhunuzun yansıması sizlere nasıl bir hikaye aktarıyor?



Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar