HAYATIN EŞSİZ RENKLERİNİN BÜYÜLÜ DANSINDA YAŞAMIN ANLAMINI YANSITAN RUH




 
“Anlam atfedebilmek” her birimizin özündeki keşif yolculuğumuza baş koyma niyetimizin ardındaki sihirli güç.  Özümüzdeki o harikulade melodiyi, rengi, dokuyu, kokuyu haykırabilmek adına zamanın renkli döngülerinde; birçok “engel” miş gibi görünen olay/durum/kişi ile karşı karşıya kalarak belki de dışarıda varılacak hiçbirşeyin olmadığını idrak edebilmemiz adına durdurularak kendimize doğru yol almamız gereken kırmızı bir levha ile karşılaşmıyor muyuz, her birimiz? 

“KEDER SONSUZA KADAR SÜRECEK”… Mi?

“Keder sonsuza kadar sürecek”; hiç şüphesiz ki bu bize bağlı. Vincent van Gogh bu sözleri fiziksel bedeninden ayrışmadan hemen öncesinde kardeşi Theo van Gogh yerine bana telaffuz etmeyi seçse idi, kendisine bize bağlı olduğunu söylerdim. Yaşam, biz tam anlamıyla birlik bilincinde teslimiyeti deneyimleyinceye kadar hikayesini bizlerin vesilesi ile aktarmaya devam ediyor ama neşe ama hüzün ile… İçsel derinliklerimize bakmaya nazikçe dikkatimizi yönelttiğimizde; hüzün ve neşenin, korku ve sevginin, aşk ve nefretin aynı zeminden kök salmakta olduğunu fark edebiliriz, işte o an tüm harmonisi ile yaşamı doya doya tutkuyla deneyimlemek adına yol almaktayızdır tıpkı özünde deneyimlediği acı duygulanımlarını, kalbinin öz çoşkulu ritmiyle her bir fırça darbesiyle güzelliğe dönüştüren Vincent van Gogh gibi, ne dersiniz? 

ÖZGÜN OLMAK HER ZAMAN GÜZELLİĞİ EN YÜKSEK OKTAVDA IŞIR…

“Yıldızlara bakmak beni daima hayal dünyasına daldırır. Kendime sorarım, Fransa haritasındaki noktalar arasında seyahat edip belli bir noktaya ulaşıyoruz da neden gökyüzündeki bu parlak noktalara ulaşamıyoruz? Nasıl trene atlayıp Tarascon’a ya da Rouen’e gidiyorsak yıldızlara ulaşmak için de ölebiliriz.”  Vincent van Gogh

Yukarıdaki sözü ile büyük üstad özümüzdeki ışığı tüm ahenki ve parlaklığı ile ışıyabilmemiz adına yaşam adını atfettiğimiz sonsuz ölüm-doğum döngüsünde defalarca yeniden doğmamıza işaret ediyor olabilir mi? 

Bugün (30.03.2019) Vincent van Gogh (30.03.1853—29.7. 1890) fizyolojik bedeni ile yaşamda varoluşunu sürdürüyor olsa idi tam yüz altmış altı yaşında olacaktı. Lakin otuz yedi yaşında Dünya gezegeninin melodisini farklı varoluş tonlarını bizlere aktardıktan sonra vazifesini tamamlamasının gururlu sevinci ile fizyolojik bedeninden ayrışmayı seçti. Ve bugün hala eserleri ile bizlere “özgün olmak her zaman güzelliği en yüksek oktavda ışır” dercesine aramızda yer alıyor.  Hiç şüphesiz ki, ölüm doğuma açılan bir geçiş süreci,  her birimiz ölüme yürüyoruz gerçekten ölebilmek adına yaşamı deneyimliyoruz. Ancak dokunduğumuz herşeyde öz bir tını mühürlüyoruz, böylece her daim zamanın kalbinde eşsiz güçlü bir izimiz varoluşunu ışıyor şimdi ve daima…


Bu yazımda, Vincent van Gogh’u sizlere yıldızların melodisinden aktarmak niyetindeyim. Carl Gustav Jung un altını çizdiği üzere; “Her birimiz belli bir zamanda, belli bir yerde doğarız ve yıllanmış şaraplar gibi, doğduğumuz yıl ve mevsimin nitelikleri taşırız.” Dünya gezegeninde beden almaya niyet ettiğimiz an bir anne (mekan/yer) ve eş zamanlı olarak baba (zaman) seçeriz. Mekan ve zaman bir olarak rahmi oluşturur. Rahim bizim ilk çevremiz ve bilincimizin ışıdığı alandır. Rahimde başlayarak, doğum sürecine değin gezegenlerin birbirleri ile etkileşimini irdelersek bir varlığın mevcut yaşam deneyimindeki öz kişiliğinin yapı taşlarını görmüş oluruz ve böylece varlığın nasıl dönüşebileceğine ilişkin güçlü bir farkındalık anahtarı oluşturabiliriz. 

Doğduğumuz anın özüne bakacak olursak gezegenlerin birbirleri ile konuştukları tonları görebiliriz, her birimiz doğduğumuz anda bir mandala (özü tutan kap) oluşur. Aşağıda Vincent van Gogh un Dünya gezegenine merhaba demeyi seçtiği anın bir mandalasını öz deyimi ile doğum haritasına ya da başka bir deyim ile; kişinin doğmayı seçtiği zamanın ve mekanın kesişiminde oluşan gökyüzündeki tablonun iki boyutlu izdüşümüne bakmaktasınız, ilk odağınızın yöneldiği nokta neresi (astroloji ilmini biliyor olup olmamanız önemli değil, zaten zamanın varoluşundan beri yıldızların dilini çok iyi biliyorsunuz inanın, sadece şu an hatırlamıyor olabilirsiniz:) ) ? 








Belki odağınız şimdilik, sadece daire şekline yöneliyor olabilir. Daire sembolü sonsuzluğu bütünlüğü ifade etmektedir. Şu an sonsuzuluğun özünde, Vincent van Gogh un ışıdığı alana, üstadın gökyüzünde eşsiz dokunuşları ile oluşturduğu tablonun yeryüzüne yansımasına  bakmaktasınız. 
Şimdi, temel olarak daireye “4” e bölünmüş olarak odağınızı yöneltmeyi deneyin (kolaylaştırmak adına dairenin içerisinde yer alan 1” rakamının “7” rakamına değin izlediği yolu ve “4 rakamının “10” rakamına kadar izlediği yolu takip edin).  böylece
doğum anının oluşturduğu temel enerji alanının iskeletini görebilirsiniz. 
Belki şu an doğum haritasını oluşturan dairenin neden “12” sayısına bölündüğünü düşünüyor olabilirsiniz. 

Kısaca özetlemek gerekirse; bu “12” bölüm ki astroloji literatüründe “evler/yaşam alanları” olarak nitelendiriliyor. Bir düşünün,“ev” olarak neyi nitelendirmeyi seçiyorsunuz? 
“yaşam alanım” belki de “Dünya gezegeni” dediğinizi duyar gibiyim sanırım birkaç sıfat da önüne arkasına iliştiriyor olabilirisiniz: “kendimi huzurlu, güvenli, dingin olarak deneyimlediğim alan” vb. … Elbette doğru yoldasınız öz evimiz kalbimize ışıyan yolculuk serüveninde… Ancak sadece dört duvardan oluşan bir yaşam alanınız olduğunu düşünmüyorsunuz değil mi? Özümüzde; Dünya gezegenine yansıttığınız benlik ilişkimizi (persona) (1.ev) , öz manevi- maddi değerlerimizi (2.ev), zihnimizi ve iletişim formlarımızı (3.ev), ait olma ihtiyacımızı motive eden faktöleri yansıtan (4.ev),  yaratıcı enerjimizi yansıttığımız (5.ev), bedensel-fizyolojik-ruhsal olarak dengede olma halimizi yansıttığımız (6.ev), özümüzde kendimiz ile kurduğumuz ilişkiyi aynaladığımız (7.ev), bir diğeri (diğerleri)  ile paylaştığımız kaynakları temsil eden (8.ev), hayat felsefemizi yansıttığımız (9.ev), toplum önündeki konumumuzu temsil eden (10.ev), umutlarımızı, amaçlarımızı destekleyen (11.ev) ve henüz tamamlanmamış işleri (12.ev) temsil eden birer yaşam alanımız mevcuttur. 

Yaşam alanlarının içerisinde gliflerini gördüğünüz gezegenler yaşam alanlarımızdaki eylemlerin fizyolojik, psikolojik ve tinsel boyutlardaki fonksiyonlarını ifade ederken; gezegenlerin birbirlerine nasıl baktıkları bu fonksiyonlara; şekil, renk, doku, tat, tını, ve nasıl bir aroma ile koktuğuna dair form kazandırmaktadır.  

Peki ya burçlar diyorsunuz şimdi muhtemelen; varoluşumuzdan bu yana bilincimizde kök salmakta, kollektif alanda var olan arketiplerin;  eylem, ihtiyaç, güdü, eğilim olarak vücut buldukları sembollerdir. 

Gördüğünüz üzere astroloji sembolik bir dil. Sizler zaten bu dili varoluşun çok ötesinden beri biliyorsunuz. Bir diğer yazımda; burçlar-gezegenler ve evler temalarına daha uzun yer vermeyi hedefliyorum. Buraya kadar olan kısa özeti Vincent van Gogh un yaşam serüveninde ön plana çıkan bazı hatları aktardığımda zihninizde görüntüleri daha net algılayabilmeniz için aktardım. 

Vincent van Gogh, altı kardeşin en büyüğü olarak 30.03.1853 tarihinde Hollanda nın Katolik şehri Groot-Zundert de papaz bir baba (zaman) ile katı dindar bir annenin (alan) birleşiminden var olmayı ve yaşamı deneyimlemeyi seçmiştir. 

Doğduğu atmosfere bakarsak  (Haritada 1. Ev alanına ASC (yükselen) yazan yerden takip edebilirsiniz) Yengeç burcunun yükselmekte olduğunu görmekteyiz ki; ki bu da bizlere; van Gogh’un; soğuk, nemli bir atmosferde büyüme sürecinin hassasiyetler ile gelişebileceğini, henüz olgunlaşmamış naif tabiatlı bir ortama merhaba dediğini işaret ediyor olabilir ki; yaşam öyküsüne göz attığımız da da kendisinin çocukluk yıllarını kasvetli-soğuk ve kısa olarak betimlediğini görebiliriz.  

Yükselen burcunun yönetici olan Ay ın,  Ay ve Güneş iki temel ışığımızdır. Güneş (mutlak ebedi olan) ışığını Ay a yansıtır. Bizlerin mutlak yaratıcının ışığını yansıtan varlıklar olduğumuzu bu vesile ile bir kez daha  hatırlayalım. 
van Gogh bu ışığı hangi yaşam alanına yansıyor? Ay (anima/dişil prensip) ın Jüpiter (bilgelik/ruhsallık/genişleme) gezegeni ile kavuşum açısı içerisinde olduğunu ve  altıncı evde yer aldığını görüyoruz. Bu da bizlere; van Gogh un bilincine doğan en temel niyetini, bu niyet belki de; insanlar ile doygun ve derin bir duygusal temas kurmak olabilir (yaşam öyküsünü okuduğumuzda genellikle tek başınalığı tercih eden çok fazla arkadaşı olmamasına rağmen resim alanında her zaman bir ekiple birarada çalışmaya yönelik motivasyonunu görebiliriz keza kadınlar ile bağ kurma arayışını ancak kendisini duygusal bağlamda net olarak ifade etmekte akışkan bir enerjisinin olmadığını da görmekteyiz) 
Gündüz doğmayı seçmiş bir birey olarak bilincinin ışığının (Ay), eril bir burçta (Yay burcu) hem de yükseleni göremeyen (altıncı ev) bir alanda yer alması ve bu alanda Jüpiter ve Ay gezegenlerinin birleşmesi; duygusal motivasyonundaki hassasiyetlerini oldukça geniş daha çoşkulu deneyimlemebilecek gel-gitleri olan eş zamanlı olarak annesi ile duygusal olarak bağının bağımsız ve kopuk olduğuna işaret edebilir. Duygusal olarak rahat olabilmeyi pek kolay bir şekilde deneyimleyemediğini de söyleyebiliriz. Duygularındaki gelgitleri, kuluçka ve duygusal yoğunluk/taşkınlık evrelerini; çalışma alanında/ortamında  büyüterek, genişleterek, ilham veren enerjisini özgürce yaymaya dair içsel motivasyonu olduğuna işaret ediyor olabilir.  

Zamana bağlı bilincinin yansımalarını irdeleyecek olursak; kendini varoluşa adayarak özündeki öfke duygulanımını öz olarak “çaresizliği” (öfke duygulanımının çekirdeğinde daima “çaresizlik” duygulanımı beslenmektedir) saf varoluş hali ile bütünleşmeye doğru ilerlerken öz mutluluğu deneyimlemeye doğru evrilmekte olan bir bilinç ışığıdığından söz edebiliriz. Yengeç ve Oğlak burçları yeryüzü ile gökyüzü arasındaki kapılar olarak nitelendirilirmiş; Yengeç burcu insanlığa açılan kapı” iken  Oğlak burcu ise “tanrılara açılan kapı”  olarak sembolize edilmiş. Van Gogh’un doğum haritasında da Yengeç burcunun tam karşısında doğal olarak (birbirine karşıt burçlar olduğu için ) Oğlak burcunu görüyoruz. Yengeç burcunun yönetici gezegeni Ay altıncı evde, Oğlak burcunun yönetici gezegenin yönetici gezegeni olan Satürn ün ise on birinci evde Boğa burcunda konumlandığını görmekteyiz. Vincent van Gogh un mevcut sistem tarafından (Oğlak) bir türlü anlaşılamadığını, yarattığı sanat eserlerinin dahi tam olarak idrak edilemeden beğenilmediğini ve sürekli tekrarlayan bir “dışlanma/ötekileştirilme” temasının ön plana çıktığı öyküsü mevcut. Oğlak burcunda yer alan Chrion bu temayı desteklemekte. Chrion, bizlere ruhsal bağlamdaki yara aldığımız alanı işaret eder. Ancak hatırlanmalıdır ki; ancak acılarımızın içerisinden geçmeye cesaret edebildiğimizde dönüşür ve gerçekte kim olduğumuzu hatırlarız. van Gogh un da yaşamında yaralarının diğerinden-ötekinden henüz bilinç düzeyinde farkındalık makamına ulaşmamış yaşam alanında (7. Ev) kök salmakta olduğunu görmekteyiz.  Ruhunun özgürleşmesi adına; engellenmişlik hissiyatlarının en fazla deneyimleyeceği alanın ise Satürn gezegeninin yer aldığı umutların, sosyal çevremizin desteğinin arketipsel olarak yansıdığı iyi ruhlar olarak da nitelendirilen 11. ev olduğunu görmekteyiz.  Sanat alanındaki keskin içgörü ve sezgisel, derin bilgeliğini (Pallas astreoidi beşinci evde Akrep burcunda) mesleki statüsünden elde ettiklerini maddi kazanca dönüştürürken engeller ile karşı karşıya kalsa da, sanatsal ifade gücünü hiç yılmaksızın güçlü, dönüşümsel ve bir o kadar da devrimci bir nitelikte tezahür ettirdiğini görmekteyiz (satürn-uranüs-pluto stelyumu Boğa burcunda 11. Evde).  
Lakin emeklerinin manevi-maddi karşılığını fiziksel bedeninden ayrıştıktan sonra deneyimlediğini görüyoruz (  2. Evini (aslan burcu) deneyimlerken). 

Zamandan bağımsız bilinç boyutuna bir göz gezdirirsek; önsezilerini evrensel anlayış ile bütünleştirme yönünde varolan bir ruh olduğunu söyleyebiliriz. 
van Gogh kendi kişisel tarih geçmişinin özünde (IC Başak burcunda 3. Evde); el yeteneklerinin, zanatkarlığın ve hizmet etme temalarının ön planda olduğunu ve kariyer yaşantısında oldukça güçlü bir biçimde ışıdığını görmekteyiz (Güneş ve Merkür gezegenleri Koç burcunda).  Sezgisel ilham gücü ile ilerlemek niyeti ile yaşam yolunda kendi isteği ilerlemiş (MC Neptün kavuşumu 9. Ev Balık burcunda) olan van Gogh’un bugüne değin artan bir ilgiyle reputasyonunun izlendiğini görmekteyiz (Jüpiter 6. Evde Yay burcunda). 

Peki şimdi size bir soru; size göre Vincent van Gogh’un yüreği nerede kök salmaktadır? Öz varoluş enerjisini hangi yaşam alanında nasıl ışımaktadır? 
Umutlarını, dileklerini, hayallerini madde formuna eşsiz, özgün biricik sanat eserlerine sebatla ve azimle dönüştüren,  bizlere farklı olanın biricik güzelliğini gösterebilmek uğruna kendi kişisel yaşamından vazgeçebilen,  kendini kalbi ile sanatına adamış sıradışı bir biçimde ışıldayan bir adam görüyoruz değil mi?. (Vesta astreoidi 11. Evde Boğa burcunda)



Vincent van Gogh’un yaşamının son yıllarında özellikle buğday tarlaları resmettiğini görüyoruz. Bu da onun bilinçdışında ölüme olan yürüyüşünü bizlere ışıyor olabilir. Nitekim, buğday, hasat bir diğer deyim ile ölüm ile ilişkilendirilir. Buğday arketip olarak “uyum” ve “esnekliği” de bizlere hatırlatmaktadır. Yaşamsal varoluşumuzda ne kadar esneyebilirsek sınırlarımız ile o kadar çok buluşabilir ve pek tabi öz içsel mutluluğu her solukta deneyimleyebiliriz. Belli ki Vincent van Gogh kendi özündeki içsel olarak deneyimlediği yaşama uyum sağlayabilmenin ve esnekliğin arayışını bizlerle son eserlerinde paylaşmış olmasıdır. Burada hasat edilen buğdayın orak ile Satürn gezegenini temsil eden Kronos un elinde tuttuğu orak ile bir eş zamanlılık bağlantısı kurulabilir. Nitekim, Satürn karmanın efendisi; yeni bir döngünün başlamaya hazır olduğunu, van Gogh un kulağına fısıldamış olabilir ki bildiğiniz üzere yaşamına son vermeden iki yıl önce van Gogh un sağ kulağını kulak memesine değin kesmiş olması belki de dinlemekten, dinlediklerini somut forma dönüştürerek vermekten lakin bir türlü anlaşılamamaktan oldukça yorgun hissettiğinin bir tezahürü olabilir mi acaba? Ve o günden sonra deneyimlediği akıl hastahanesindeki günlerinde  bu acısı onu meşhur "Yıldızlı Gece" tablosunu doğurmasına vesile olacağını ve maddenin hem parçacık  hem de dalga boyutunu böylesine eşsiz bir güzellikte boyalarıyla can vererek  Dünya gezegenindeki misyonunu tamamlayacağını biliyor muydu dersiniz?  Bugünlerde kaosun lideri Uranüs gezegeninin Boğa burcundaki transitini deneyimlerken Vincent van Gogh un öngörülemez bir dileği belki gerçeğe dönüşür ne dersiniz? 


"I feel there is nothing more artistic than loving people." 
                                                                                                                          Vincent van Gogh 




Kaynakça: 
Arroyo, S. (2000). Astroloji, Psikoloji &Dört Element, Barış İlhan Yayınevi, İstanbul.
Houlding, D. (2015). Astrolojide Evler Gökyüzünün Tapınakları, Barış İlhan Yayınevi, İstanbul. 
George, D. & Bloch, D. (2003). Asteroid Goddesses, Ibis Press/Nicolas-Hays,Inc., Florida. 
Kırkoğlu, H.R. (2005). Göklerin Bilgeliği. Doğan Kitap, İstanbul.
Kırkoğlu, H. R. (2010).Ruhun Sonsuz Yolculuğu, Doğan Kitap, İstanbul. 
Kırkoğlu, H. R. (2018-2019). Göklerin Bilgeliği Okulu Ders Kitapları . 

Yorumlar

Popüler Yayınlar